Trajik Haberleri Paylaşmak Kimin İhtiyacı?

Sözlük anlamı olarak özne bir işi yapanken, nesne öznenin yaptığı işten etkilenendir. Psikolojide nesne kavramı daha çok ilişki kurduğumuz ötekidir. Nesne nasıl bizim yaptığımız eylemlerden etkilenen bir objeyse; öteki, onlara yansıttığımız arzularımız, ihtiyaçlarımız ve yönelttiğimiz eylemlerin nesnesidir. Bu bir eşya da olabilir, kişi de.

Düşüncelerimi doğru bir şekilde aktarabilmek için önce kendi tanımlarıma yer vereceğim. Özne, biricik olan olan ve kendi başına bir değeri olan varlıkken, nesne ötekinin ilişki kurarak ona değer ve anlam atfettiği, özne için kullanılan bir araçtır.

Özneler olarak diğer öznelerle ilişki kurarken birbirimizi nesneleştiriyor ve nesneleşiyoruz. Yani nesne olmak her ilişkinin kaderiyken bir bireyi tamamen nesne olarak görmek sıkıntılı bir durum. Bu o kişiyi psikolojik bir eşyaya dönüştürmek oluyor ve bir birey olarak sahip olduğu değeri yok ediyor. Biriyle ne kadar yakın temas halindeysek ve bir özne olarak ihtiyaçlarımızın ne kadar farkındaysak o kişilerle daha fazla empati kurabiliyor ve o kişilerin de özne olduğunu daha çok fark edebilir hale geldiğimizi düşünüyorum.

Gelelim sosyal medya ve insan ilişkiler meselesine. Öncelikle sosyal paylaşım platformları teknolojinin bize sunduğu ötekiyle ilişki kurma araçlarından biri ve talep ettiğimiz bir üründür. Kullandığımız ürün, doğrudan başkalarını içeren bir şey olduğundan çoğunlukla ürün ve insanlar birbirine karışmaya başlıyor. Yine hem özne hem nesne rolünde oluyoruz ama yakın temas çok daha sınırlı bu yüzden satın aldığımız bir aracın içindeki insanları araçlaştırmak kolaylaşıyor.

Ürünü oluşturan bizleriz ve bu ürüne oluşan talep neticesinde maddi ya da manevi kazanç elde ediyoruz. İçerik üreticileri kendi hayatlarını bir ürüne dönüştürerek gelir elde etmeye başlıyor ve alıcı olan diğer özneler, üreticilerin hayatları üzerinde söz sahibi oluyor. Talepler doğrultusunda şekillenen içerikler ve bunun “gerçek” hayat paylaşımları olması bize gerçekliği değiştirebildiğimizi mi gösterir? Bir bakıma öyle oluyor aslında, gerçeklik dediğimiz şey de bir ürüne dönüşüyor ve arz talep kanununa göre ürünü şekillendiriyoruz. Artık neyin gerçek olduğunun da bir önemi kalmıyor. Bir içerik üreticisinin hayatıyla dizi film senaryosunun arasında bizim açımızdan büyük farklar yok. Duygularımızı en çok harekete geçiren iyiyken, bunu yapmayan kötü oluyor. Bu içeriklere yorum yaparken de gerçek kişilerin şahsına hitap ettiğimizi de unutur hale geliyoruz.

Asıl ulaşmak istediğim sonuç ise bunun sosyal platformlarda gördüğümüz haberlere verdiğimiz tepkiyi nasıl etkilediği. Özetleyecek olursam, yakın ilişki içerisinde olmadığımız insanlar bizim için nesneyken, ilişkiler sosyal medyayla sınırlıysa yakınlık kurmamız zorlaşıyor. Ayrıca kullandığımız sosyal medya ürünü ve aldığımız içerikler gerçeklik algımızı da sarsıyor. Alınan kazanç bizim tepkilerimizden doğuyorsa, habercilik bile bizim tepkilerimize yönelik yapılıyor. Yalan haberlerin nasıl gündem olup amacına ulaştığını bir kenara bırakırsak, gerçek haberlerin bize sunuluş biçiminin de tamamen bizde duygusal tepkiyi tetiklemek üzerine olduğunu görebiliriz.

Taciz, tecavüz, intihar, istismar gibi trajik haberlere verdiğiniz tepkileri düşünün. Bunların gerçek olduğunun bilincindesiniz ve duyduğunuz anda yoğun duygusal tepkiler veriyorsunuz, sessiz kalamıyorsunuz, paylaşmak istiyorsunuz ve olayın detayını öğrenmek istiyorsunuz. Bir olay ne kadar trajikse sizi de o kadar tetikliyor ve haber kaynakları da bu trajik detaylara daha çok yer veriyor. Bunun üzerine düşünmediğinizde herhangi bir sorun yokmuş gibi düşünebilirsiniz. “Gerçeklerin görülmesi ve konuşulması gerekiyor, tepki gösterilmesi gerekiyor, üstü mü örtülseydi?” Şu ana kadar tepki gösterdiğiniz haberleri düşünecek olursak, bu haberlerin gündem olması çok nadir olarak toplumu yatıştırma amaçlı göstermelik ve durumsal bir takım eylemlerle ve çoğunlukla da biraz konuşulup unutulmasıyla sonuçlandı. Bunun dışında o haberlerin “öznesi” olan travma mağduru kişiler, onların yakınları ve benzer durumlara maruz kalmış kişilerin travmaları tetiklendi.

Her seferinde uzmanların bu içerikleri bütün detaylarıyla yayınlamanın sakıncalı olduğunu gerek bilimsel gerek mantıksal açıklamalarla öne sürmelerine rağmen neden inat ediyoruz? Neden o haberlerin ayrıntılarını öğrenmek ve paylaşma ihtiyacı hissediyoruz? Bakın ihtiyaç diyorum çünkü o habere verdiğiniz tepkiler mağdurun değil, sizin ihtiyacınız. Kendi duygularınızı ifade etmenizin bir aracı, bir meta, bir ürün, bir “nesne”. Hayır, siz o insanlar için üzülüyorsunuz gerçekten ve belki de bu kelimeleri kullanmamı çok çirkin buluyorsunuz ama hatırlayın siz dizi film izlerken de o karakterler için üzülüyorsunuz, içerik üreticileriyle beraber ağlıyorsunuz, gülüyorsunuz, onlarla gerçekten ilişki kuruyorsunuz. Burada kurduğunuz ilişki nesne ilişkisi, o an duygularınız tamamen gerçek, o nesnelerin gerçekliği de duygularınızın süresi kadar. O haberleri görüp üzülüp, hayatımıza devam etmek hepimizin yaptığı ve aksinin düşünülemeyeceği bir durum.

Tekrar verdiğimiz tepkileri düşünelim. Faile sitemler, öfke, nefret, dünyaya duyduğumuz güvensizlik, çaresizlik… Genellikle bunları ifade ediyoruz ve çözelim istiyoruz, verdiğimiz tepkiler de çok insancıl. Yalnız sadece duygularımızı kusup, bunları yatıştırmaya yönelik eylemler yapmak sorunu çözmüyor ve birilerini nesneleştirmemize, onlara zarar vermemize sebep oluyor. Mesele bizim meselemize dönüşüyor. Duygularımızı kontrol altına alıp, ironik olsa da yaşanan acıların son derece gerçek olduğunu ve o insanların daha fazla zarar görmemesi adına merakımızı ve tepkilerimizi dizginlememiz gerektiğini hatırlamamız gerek. Bir dizi sahnesine yorum yapmıyorsunuz, sizin verdiğiniz tepkilerin onlarda ne etkiler yaratabileceğini de düşünüp, empati kurabilmeliyiz.

Meselelerin üstünü örtelim demiyorum, kişileri travmatize etmeden meseleleri konuşabiliriz. Eğer her yeni spesifik haberi bir içerik olarak tüketip, yeni içeriklere koşmazsak ve bir olayı değil genel bir olguyu konuşmaya başlarsak belki bir yerlere varabiliriz. Her seferinde kendinize sorun; bu tespiti yapmak, bu tepkiyi vermek kimin ihtiyacı? Cevap sizseniz, bu sefer bencillik yapmanın zamanı değil.