Bir gün içerisinde uyanık olduğumuz zaman zarfında zihnimizden 4 binden fazla düşünce geçer. Bu düşüncelerin büyük bir kısmı filtrelemeye maruz kalır, peki filtreleme nasıl gerçekleşir, belirleyici olan nedir?
Bu düşüncelerin bizim için ne kadar önemli olduğu belirleyici diyebiliriz. Evrimsel olarak hayatta kalmak üzerine programlanmış canlılar olduğumuzu düşünürsek, hangi tür düşüncelerin öncelikli olacağını tahmin etmek zor değildir. Tehdit içerikli olanlar en önemli olanlardır.
Instagram hesabımda paylaştığım aynı kişiye ait iki ayrı göz görsellerinde hangisinin ilk olarak dikkat çektiğini sorduğumda çoğunluğun üsttekini seçmesinin sebebi üsttekinin korku dolu gözler olmasıdır. İkinci resimde ise gülen gözlerle karşılaşıyoruz. Gülen bir yüze bakmak rahatlatıcıdır ama bizi tehdit eden bir durum olma olasılığı dikkatimizi korku dolu olan gözlere yöneltiyor.
Olumsuz ve tehlike arz eden her şey bizim için daha önemlidir. Daha önceki yazımda da bahsettiğim Hızlı ve Yavaş Düşünme adlı kitapta Kahneman da bu durumdan bahseder. Olumsuz olanın bizim için öncelikli olması olası kayıp ve kazançları değerlendirme biçimimizi de etkiler. Kaybın ağırlığı, kazanca göre her zaman daha ağırdır.
Olasılık teorisine göre olası kayıp ve kazançlara nasıl yaklaşacağımız kayıp ve kazancın değeri ve risk durumu arasındaki denklemlerle belirlenir. Kaybın yarattığı etki, kazançtan daha büyüktür yani denklemde daha yüksek bir değere denk düşmüş olur. Buna riskten kaçınma diyoruz ve yapılan seçimler için oluşturulan olasılık denklemlerinde riskten kaçınma katsayısı da eklenir. Riskten kaçınma katsayısı farklı insan gruplarında farklılık gösterebilir.
Bu noktada kaygı bozukluğu yaşayan kişilerden, bilhassa obsesif kompulsif bozukluğu olan kişilerden bahsetmek istiyorum. Normal bir insan beyni tehlike konusunda bu kadar duyarlıyken OKB’li bir bireyin zihni tehlikeye nasıl tepki verir? Sağlıklı bir bireyin zihninde canlanan tehlike sinyali, olasılık düşükse görmezden gelinebilir ve git gide silikleşir. Kaygı bozukluğu yaşayan birinin zihnine bakacak olursak aynı tehlike olasılığını bir sinyal değil de, kafasının içerisinde düşündükçe daha da yüksek sesle çalan sirenler gibi tarif edebiliriz.
Bu durumda OKB’den muzdarip birinin riskten kaçınma davranışını daha fazla göstereceğini tahmin etmek sizin için zor olmayacaktır. Alerjisi olan birinin vücudu, kendisine zararı olmayan maddelere karşı aşırı bir tepki gösterir ve onları tehlike olarak algılayarak savunma sistemini devreye sokar. Bağışıklık sistemi vücudumuz için koruyucu bir işlev görürken, alerji durumundaki hatalı tehlike algısı bizim için ıstıraba döner ve alerjik reaksiyonlardan muzdarip oluruz. OKB de psikolojik bir alerjidir. OKB’li bir bireyin birtakım hatalı bilişsel değerlendirme ve inançları vardır. Bu yazının konusu onlardan biri olan abartılı tehlike algısıdır. Kendi kendimizi korumak için kullandığımız bağışıklık mekanizması, tehlikeli olmayan durumlarda kullandığımız savunma sistemi aynı alerjide olduğu gibi zarar vermeye başlar. Takıntılı düşünceleri geçersiz kılmak için yapılan davranışlar, olmayan bir tehlikeyi yok etmeye çalışan bağışıklık sisteminin alerjik reaksiyonlarıdır. Bu davranışlar gündelik hayatımızın akışını bozar ve bize zarar verir.
Tekrar riskten kaçınma davranışına dönecek olursak ufacık bir risk ihtimali ve belirsizlik durumu okb’li bireyin zihnini çok fazla meşgul eder ve karar verme davranışlarında farklılıklar görülür.
Yapılan araştırmalarda OKB’li kişilerin yüksek olasılıklı sonuçlara daha daha az ağırlık verirken, düşük olasılıklı sonuçlara daha fazla ağırlık verdikleri görülmüştür. Ayrıca sağlıklı gruplara göre belirsiz durumlarda daha az riskli seçimler yaparken, belirgin sonuçlarda daha fazla güvenli seçimler yapmışlardır. Karar aşamasında reddederken daha hızlıyken, kabul ettiklerinde daha fazla düşündükleri bulunmuştur.
Bilişsel terapinin çalışma şekli de bu olasılıklara verilen ağırlığı daha makul bir düzeye çekmektir. Neyin hangi oranda risk teşkil ettiği sorgulanır ve daha gerçekçi değerlendirmelere ulaşılır.

Bilişsel Terapi Kuramı’na göre duyguların sebebi yaşanan olayları nasıl değerlendirdiğimiz yani onunla ilgili düşüncelerimizdir. Tehlikeli durumun değerlendirilmesi açısından bakıldığında bilişsel kurama göre bu değerlendirmelerde yapılan hatalar riskin daha yüksek algılanmasına ve bunun sonucunda da kaygı korku gibi olumsuz duyguların ortaya çıkmasına neden olur. İlk etapta düşünce ve inançlar sorgulanırken daha sonrasında onları geçersiz kılmak için yapılan davranışlara müdahale edilir ve onlar olmasa bile güvende olunabileceği OKB’li bireye gösterilir.
Sizce riskli bir durum üzerine verirken duygularınız ne kadar etkili oluyor? Kararınız üzerine mantıksal incelemeler yapılması ve kararla ilgili düşüncelerinizi sorgulamanız, o kararla ilgili duygularınızı etkileyebilir mi?