Fedakar yapılı, sorun çıkmasın diye alttan alan, hep daha iyisini yapmaya çalışan ama belki de hiç takdir görmeyen birisiniz. Ne yapsanız yeterli olmuyor, üstüne acımasız eleştirilere, kötü muamelelere maruz kalıyor olabilirsiniz. Siz çok sakin ve uyumlu birisiniz ama sanki eşiniz içinizdeki canavarı dışarı çıkarmak için sınırları zorluyor. Aklınıza takılan sorular var; eşiniz daha güçlü olmanızı, kendinizi daha iyi ifade etmenizi mi istiyor? Sanki bazen öfkelendiğinizde bundan hoşlandığını hissediyorsunuz.
Burada fark etmeniz gereken ilk şey hep başkalarının size iyi davranması ve değer vermesi için sizden ne beklediklerini okumaya çalışmanız. Biri size kötü davrandığında ben neyi yanlış ya da eksik yaptım diye sorguluyorsunuz ve değiştiremedikçe de yetersiz hissediyorsunuz. Nasıl biri olsaydım bana saygı duyardı? Aslında şöyle ya da böyle biri olsanız değil siz kendinize saygı duysaydınız size saygı duyardı ya da saygısızlık etmesine izin vermezdiniz. Şuan benim kendime saygı duymadığımı nereden çıkardınız diye düşünüyorsunuz belki de.
Başkalarının bize nasıl davrandığı bizim kendimize nasıl davrandığımızla doğru orantılıdır. Eğer siz kendinize saygı duyup olduğunuz halinizle kendinizi yeterli görseniz sürekli başkalarının ihtiyaçlarını okuyarak o ilişki içinde kalmaya çalışmazsınız. Her hatada benim neyim eksik diyorsanız zaten bir şeylerin eksik olduğuna dair bir ön kabulünüz var ve ona kanıt arıyorsunuz. Neden başkaları eşini el üstünde tutarken sizinki öyle yapmıyor? Demek ki sizde bir şeyler eksik. Belki kendinizi kıyasladığınız diğer kadınlar kendilerini eksik görmüyor ve birileri onlara kötü davrandığında kendi değerlerini sorgulamak yerine “bana haksızlık edildi” diye düşünüyorlardır.
Şimdi gelelim baştaki soruya eşiniz gerçekten sizin öfkelenmenizi istiyor olabilir mi? Eğer hep o ne istiyor da ben yapamıyorum diye düşünüyorsanız belki de evet çünkü hiç ben ne istiyorum diye sormuyorsunuz. Eşiniz istek, ihtiyaç ve tercihleri olan ilişki içinde yok etmenize karşıt bir tepki veriyor olabilir. Öfkeyi bile kendiniz için değil, eşiniz için çıkarmaya çalışırsanız siz siz olamazsınız. Tepkileriniz yapay, kişiliksiz bir hal alır. Aslında içinizde çok fazla öfke biriktirirsiniz ama bu duygular öyle kabul edilemez gelir ki, bastırılır. Bastırdıkça tepkisizleşir ve benliğimiz sileriz. Artık eşinizin ilişki kurabileceği bir benlik kalmaz. Size saygı da duymaz, karşısında biri varmış gibi hissetmez. Hala onun perpektifinden kendinize bakıyorsanız durun düşünün bu hikaye eşinizle başlamadı. Sizi kimler yok saydı, kimler size zorbalık etti? Üzüldüğünüzde, kızdığınızda bu duyguları yaşamanıza izin verildi mi? Peki sizin bu hayattaki kırmızı çizgileriniz, beklentileriniz neler?
Eğer sizi yetiştiren kişilerin ihtiyaçları çok yoğunsa belki onları dinlemekten, onları memnun etmeye çalışmaktan kendinizi görmeyi unuttunuz. Belki en basit istekleriniz için cezalandırıldınız ve onları yok etmeyi öğrendiniz. Ama ne yapsanız işe yaramadı yine de kıymetiniz bilinmedi değil mi? Çünkü bu sizinle alakalı değildi, memnun olmayı bilmeyen kişilerden onay almak için çabalayıp durdunuz. Biz hayatımızdaki hikayeleri görene ve yeniden yazana kadar aynı senaryo farklı kişilerle tekrar eder. Bu hikayeyi siz yazmadınız ama siz devam ettirdiniz. Şu an artık hikayenin aşamalarını, sizi nasıl o sona götürdüğünü anlayan biri olarak değiştirmek sizin elinizde. Önce kendinizi anlamaya ve şefkat göstermeye başlayın. Olduğunuz halinizle yeterli ve çok değerlisiniz sadece olmaya izin verin. O zaman bir şiirle kapanış yapalım.
Yeterli-
Bu birkaç kelime yeterli.
Eğer bu kelimeler değilse, bu nefes.
Bu nefes değilse, burada oturmak.
Hayata açılmak,
tekrar tekrar reddettiğimiz
bu ana kadar.
Bu ana kadar.
-David Whyte