Teknoloji ve sosyal paylaşım platformlarının gelişimiyle her türlü bilginin hızla yayılması, yalan haberler ve kaynağından, bağlamından koparılmış gerçeklerin görünürlüğünün ve yayılımının da artmasına sebep oldu. Bunu sadece bilimde değil, siyasette, kişilerin bireysel yaşantılarına dair paylaşımlarda bile görüyoruz. Bundan korunabilmek adına bilginin doğruluğunu inceleyen çeşitli platformlar gelişti ve dijital okuryazarlık, eleştirel düşünce gibi kavramlar ortaya çıktı.
Dijital okuyazarlık, internet ortamında karşımıza çıkan bilgileri sorgulayabilme, doğruluğunu analiz edebilme ve doğru bilgiler paylaşabilme becerimizdir. Bunun içinde geliştirmemiz gereken şey eleştirel düşüncedir. Eleştirel düşünce araştırma,akıl yürütme, analiz etme, sorgulama, yorumlama gibi zihinsel süreçleri içerir ve herhangi bir kaynaktan gelen bilgiyi sorgulayabileceğimiz bir yöntemdir.
Her alanda bilgi dezenformasyonu bu kadar yaygınken herkesin ilgisini çeken psikoloji bilimi de bu durumdan en çok etkilenen alanlardan biridir.
İnsanlar özlü sözlerden, motivasyon içerikli paylaşımlardan hoşlanıyor ve bunları başkalarına meydan okumak, mesaj vermek için de kullanıyorlar. Yine de şunu ayırt etmeliyiz ki insana dair söylenen her şey psikoloji içermiyor ve psikolojiden çıkmıyor.
Kimi zaman bu içerikler hayali araştırmaları da kapsıyor. İsviçreli Psikologların yaptığı bir araştırmaya göre geçen gün bir arkadaşınızla yaşadığınız kavgada siz haklıymışsınız, incinmişsiniz, çay seven insan kötü olmazmış.
Belki görümcenizle aranızda yaşanan gerilim için psikologlar bir şey söylemiştir ve bunu hikayenizde paylaşıp, ona soğuk savaş açmak istediniz. Şimdi bunu gerçekten bir psikolog söylememişse ve de hiç de doğru bir bilgi değilse ne olmuş? Görümcem sinirlendi mi? Sinirlendi. Ben amacıma ulaştım ve bilginin doğruluğu hiç de umrumda değil diyebilirsiniz.
Bu tarz paylaşımlar insanların kendilerini ifade etmesinde bir araç işlevi görmeye başlıyor, kırıldım diyemiyoruz, ötekiyle olan problemimizi nasıl çözeceğimizi, nasıl sağlıklı iletişim kuracağımızı bilemiyoruz ama bir şeyler yapmak istiyoruz. İncindiğimiz, mutsuz olduğumuz ya da tam tersi onlarsız çok mutlu olduğumuzu göstermek, bazen de onları sinir etmek istiyoruz. Doğrudan iletişim kuramayınca, psikolojimize ya da onların psikolojisine dair içerikler paylaşıyoruz.
Kendimizi ifade etmek sadece çatışmadan kaynaklı yapılmıyor tabii ki. Görülmek istiyoruz, ben de böyleyim demek istiyoruz. Neden kendi burcunuzun özelliklerini paylaştınız? Bunu kimler görsün istediniz? Başkaları görsün diye yaptığımız her şey bizim sorunlu varlıklar olduğumuzu göstermiyor. Bazen ben de yapıyorum ve psikoloğum yani psikolog kelimesinin anlamı yeryüzüne düşen ilk bilinçli, hiçbir sorunu olmayan insan tanesi. Araştırmayın, göremeyeceksiniz.
Bu paylaşımların sıklığı aslında hayatımızdan ne kadar tatmin olduğumuz, çevremizle ilişkilerimizde kendimizi ne kadar doğru ifade edebildiğimize dair güzel bir ipucu sunuyor. Yani ne zararı var kısmında bu zarara sebep olan bir şey değil bir sorunun sonucu olabilir diyorum ve göndermeli paylaşım yapanların sonrasında ne kadar tatmin olduklarını, genel hoşnutluk düzeylerini de düşünmesini istiyorum.
Peki, bu paylaşımlara karşı çıkmak için tek sebebimiz bu mu? Bunları yalanlayan uzmanlar neler düşünüyor ve hissediyor? Psikologların doğru olmadığı 2 km öteden belli olan bu paylaşımları görüp klavyeye abandıkları o anı da “ben yanlış bilgi paylaşmamak, biricikliğini kutsal bulduğum insanı genellemelerle basite indirgememek ve sözlerimin arkasını somut bilgilerle desteklemeye çalışırken, bu absürt bilgileri nasıl bana atfederek yayarsınız?” şeklinde, bir hayal kırıklığı, incinmişlik ve öfke olarak tarif edebilirim. Ellerinde yanlış bilgileeeer, bol takipçileer, retweetleeer, psikologlar diyor bizim niye yok??
Dramatizyonu bir kenara bırakırsam, biz psikologlar aslında bunların paylaşılmasının arkasındaki farkedilmeyen mekanizmaları merak ediyoruz, eh biraz da alınıyoruz, güceniyoruz, savunma mekanizması olarak da bunu şakaya vuruyoruz. Çünkü hatalı bilgileri yayan kişiler haricinde bir de asıl kaynağın güven kazanmak için bizim ünvanımızı kötüye kullanması meselesi var. Bunları paylaşırken kimse bir ünvanın arkasına sığınmak zorunda değil, ciddiye alınma kaygısı olan paylaştığı bilgiye dikkat etmeli diye düşünüyorum. Bilgiyi kaynağından koparan, yanlış bilgi yayan kişiler en iyi ihtimalle tembel, kötü ihtimalle de sahtekarlar.
Kendi reklamını, ürettiği ürünün reklamını yapmak isteyen kişiler bilgiyi kasıtlı olarak manipüle ediyor ve alanın uzmanı olan kişiler de dahil olabiliyor. Her diploması olana da güvenemiyoruz yani, eleştirel düşünceyi kullanarak sapla samanı ayırt etmemiz gerekiyor. Instagram hesabımda anksiyeteyi %65 oranında azalttığı iddia edilen bir şarkı araştırmasını incelemiştim. Gerçekten böyle bir araştırma var ama bu araştırmayı şarkıyı üreten kişiler yapmış tabii ki. Araştırmayı incelediğinizde hiçbir geçerliliğinin olmadığını, konunun aksiyeteyle bir alakası da olmadığını görüyorsunuz. Yine de bahsettiğim dezenformasyon mekanizmasıyla evrilmiş ve psikoloji sayfalarında da bu şekilde paylaşılmış. Paylaşan sayfanın sahibi psikolog olabilir, hiç alakası yoktur belki. İyi niyetli bir tembeldir, eleştirel düşünme becerisi yoktur ya da kötü niyetlidir. Tek bildiğim güvenilir olmadıkları.
Gelelim asıl zarara, ciddi bir sorunu olup yardım arayışında olan insanlara hiç yardımcı olmayacak ama umut vadederek gerçek bir yardım almaktan uzaklaştıracak paylaşımlar var. Yaptığı şeyin ciddi derecede olumsuz etkileri de olabilir, sonuçta bilginin kaynağı bir uzman değil ve size karşı bir sorumluluğu yok. Şunun detoksunu yapmak depresyona iyi geliyormuş gibi paylaşımlar bunun en iyi örneklerinden biri.
Tam olarak bu sebeplerle en başta kendi alanımda yanlış bilgilerin yayılmasına karşı çıkıyorum. Benim her şeyden önce kendi alanıma tamamen zıt, kimseye bir faydası olmayacak bilgileri paylaşmama, insanları yanlış yönlendirmeme gibi etik sorumluluklarım var. Bunu sürekli ihlal eden uzmanlara saygı duymuyorum. Okuyan ve yayan kişilere de şunu söyleyebilirim; kendinizi geçici olarak tatmin edecek ama kalıcı çözümler sunmayacak, birilerine zarar verme ihtimali bulunan, birilerinin cebini dolduran ama bunu yaparken zarar vermeme, faydalı olma gibi ilkeleri gütmeyen kişi ve kurumların yaydığı bilgi kirliliğinin içinde, gerçekliğin olmadığı bir dünyada mı yaşamak istiyorsunuz? Tabi siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz birinin annelik etmesine şiddetle karşısınız ama?
İkna olduysanız aklınızda şu soru olabilir, iyi de biz nasıl ayırt edeceğiz, hangisi doğru hangisi yanlış? Kimseye güvenmeyelim mi? Hep sorgulayalım mı? Bunları da bir sonraki yazımda inceliyor olacağız. Takipte kalın!
*Bu yazılar 4 sene önceki blog yazılarımdan alınmıştır.